Kendi Medeniyetimize Doğru...
Bahariye Mevlevihanesi Tarih boyunca İstanbul’da kurulan beş tane mevlevîhaneden biri olan Bahariye Mevlevîhanesi, Osmanlı tasavvuf kültürünün en önemli merkezleri arasında yer almış dergâhların sonuncusudur. Kuruluş tarihi bakımından yeni, fakat manevî kökleri bakımından XVII. yüzyılda faaliyete geçen Beşiktaş Mevlevîhanesi’nin mirasçısı olan bu dergâh iki kez yıktırılarak yer değiştirmiştir. Bahariye Mevlevîhanesi, 1622’de Ohrili Hüseyin Paşa’nın, günümüzde Çırağan Sarayı’nın bulunduğu yerde inşa ettirdiği Beşiktaş Mevlevîhanesi’nin bir devamıdır. Beşiktaş Mevlevîhanesi, 1622-1867 tarihleri arasında kesintisiz olarak Boğaziçi’nde faaliyetini sürdürmüş, 1867’de Sultan Abdülaziz’in eski sarayın yerine yenisini yaptırmak istemesi üzerine yıktırılarak önce Fındıklı’daki Karacehennem İbrahim Paşa’nın konağına, ardından da 1871’de Maçka’daki yeni binasına taşınmıştır. 1874’te Maçka’daki bu yapı da, yerine, halen İTÜ’nün kullanımında olan kışlanın inşa ettirilmesi için yıktırılmıştır. Bunun üzerine Mevlevîhane, önce geçici olarak, Eyüp’ün Bahariye kıyısındaki Hattap Emini Mustafa ve Hüseyin Efendilere ait yalılara taşınmış, 1877’de aynı kıyıda, bir zamanlar Bahariye Kasrı’nın bulunduğu arsada yapımı tamamlanan yeni binalarında faaliyete geçmiş ve 1925’e kadar canlılığını korumuştur. Mevlevîliğe bağlı olan Sultan V. Mehmed Reşad (1909-1918) tarafından 1909-1910 yıllarında yenilenen Bahariye Mevlevîhanesi, bu haliyle Cumhuriyet’in ilk yıllarına kadar ayakta kalabilmiş, 1925’te tekkelerin kapatılması üzerine kaderine terk edilmiştir. Harap düşen yapıların mülkiyeti bu tarihten sonra son şeyhin varisleri, Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Hazine arasında, uzun süren bir davaya konu olmuş, bu arada semahane-türbe binası 1935’te Vakıflar tarafından yıktırılmış, harem binası 1939’da yanmış, geriye kalan binalar 1968’de davayı kazanan varisler tarafından birtakım sanayicilere satılmış, 1970’de cümle kapısı, selâmlık ve diğer birimler yıktırılmıştır. Türbedeki naaşlar da Silahtarağa Caddesi’nin yamaç tarafında bulunan 16 Mart Şehitleri Mezarlığı’na taşınmıştır. 1986’da Haliç çevre düzenlemesi projesi kapsamına alınan mevlevîhane arsası yeşil alana dönüştürülmüş, bu arada dergâha ait pek çok kıymetli mezar taşı tahrip edilmiştir. Günümüzde Bahariye Mevlevîhanesi’nden arta kalan yegane birim, evvelce tuğla deposu olarak kullanılan ve son yıllarda orijinal haline uygun olmayan biçimde tadil edilen mescittir. Bahariye Mevlevîhanesi, medeniyetimizin temel direkleri sayılan pek çok sanatçıyı yetiştirmiş bir irfan ocağıdır. Dergâh, son dönem Mevlevî şeyhlerinden Hüseyin Fahreddin Dede Efendi’nin (1854-1911) kişiliği sayesinde âdeta bir konservatuar gibi çalışmış, Türk musikisinin önde gelen bestekârlarından Zekâî Dede Efendi (1824-1897), oğlu “Zekaîzade” olarak tanınan Ahmet Irsoy (1870-1943) ve nazariyatçılarından Rauf Yekta Bey (1871-1935) ile Dr. Suphi Ezgi (1869-1962) buradan yetişmiştir. Diğer taraftan edebiyat ve tasavvuf tarihimizin son büyük temsilcilerinden Abdülbaki Gölpınarlı ( 1900 – 1982 ) da Bahariye Mevlevîhanesi’nin yetiştirdiği seçkin şahsiyetler arasındadır.