Şairlerin ikinci adresi, kahveler
Kahvehâneler, eskiden çayları ile değil, müdavimleri ile ünlüydü. Kitaplarından tanıdığımız pek çok şair ve yazar, zamanlarının büyük bir bölümünü kahvehânelerde geçirir; edebî ve felsefî tartışmalara girişir hatta eserlerini de buralarda kaleme alırlardı.
Yedi yıl önce Taksim Cafe Marmara’da yazı yazarken bombalı bir saldırı sonucu hayatını kaybeden şair ve yazar Onat Kutlar’ın masası, şairin ölüm yıldönümünde karanfillerle süslendi. Kutlar’ın zamanının büyük bölümünü geçirdiği masanın etrafında bir araya gelen şairin dostları, Kutlar ile yine bu masanın etrafında oluşan hatıralarını anlattı. Edebiyat dünyamızda pek çok ünlünün uğrak yeri olan Cafe Marmara’da, sadece Onat Kutlar’ın masası yok; pek çok edebiyat ve sanat adamıyla özdeşleşen masalar var. Hilmi Yavuz’un masası bunlardan biri. Etrafı bol sandalyeli bir masayı tercih eden Cafe Marmara’nın müdavimlerinden Hilmi Yavuz, İstanbul’da olduğu zamanlar vaktinin bir bölümünü burada geçiriyor. Yavuz’un oturduğu masa, neredeyse bir edebiyat kürsüsü vazifesi görüyor. Hilmi Yavuz gibi şair Attila İlhan da sevenleriyle Divan Oteli’nin kafesinde buluşuyor. İlhan, gelmediği zamanlarda boş bırakılmaya gayret edilen masanın çiçekleri her gün yenileniyor. Üstad Sezai Karakoç da bir zamanlar Çemberlitaş’taki Erzurumlular Kıraathanesi’nde oturur; yazılarını yazar, Diriliş’in tashihlerini burada yapardı.
Edebi şahsiyetlerin bildik mekânlara ‘takılma’ alışkanlığı yeni değil. Kökleri çok gerilere giden bir gelenek hatta. Eskiden İstanbul’da birer kültür mekânı olan kahvehaneler, çayından çok, müdavimi olan yazarlarıyla ünlüymüş. Salâh Birsel, “Kahveler Kitabı”nda Sait Faik, Orhan Kemal ve Sabahattin Kudret’in de aralarında bulunduğu birçok yazarın, tam bir kahve kuşu olduğunu yazar. Edebiyatımızdaki birçok akımın kahvelerde oluştuğunu belirten Birsel, “Çaycı Hacı Reşit’in dükkanında Muallim Naci’nin başını çektiği ortayolcular post kurar.” der.
Tanzimat’tan sonraki en ünlü kahve, Arşak ve Cafe Fiamme’dir. Fiamme, sadece müdavimleriyle değil, Abdülhak Hamit’in Şinasi ile tanışmak için üç gün beklemesiyle de meşhurdur. Tabii Abdülhak Hamit’in bütün çabalarına rağmen Şinasi ortalıkta görünmez, elinden bir şey gelmeyen şairin ise evin yolunu tutmaktan başka çaresi kalmaz.
20. yüzyılın başlarında, Mithat Cemal, Neyzen Tevfik ve Mehmet Akif Ersoy, Şark Tiyatrosu bitişiğindeki Çaycı Mustafa’nın Yeri’ni tercih ederken, Halit Fahri, Faruk Nafiz, Ahmet Haşim, Yakup Kadri ve Ömer Seyfettin Kadıköy’de oturdukları için Yoğurtçu Çayırı’nın yukarısındaki kır kahvelerine giderlermiş.
Kurtuluş Savaşı yıllarında ise Nuruosmaniye ile Sultanahmet kahvelerinde toplanan aydınlar, ‘memleket kurtarma’ yarışına girişirmiş. Sultanahmet’te edebiyatçıların uğrak yeri olan ve halk arasında “Akademi” olarak anılan kahveye kimler gelmezmiş ki... Hasan Ali Yücel, Yahya Kemal, Ahmet Haşim, Nurullah Ataç, Ahmet Hamdi Tanpınar ve Ahmet Kutsi Tecer’in de aralarında bulunduğu birçok yazar ve şair, burasını şenlendirirmiş. Buralarda sadece edebî sohbetler olmazmış, haliyle; Tanpınar’ın anlattığına göre Rıza Tevfik, bir Ramazan gecesinde kalkıp zeybek oynamış. Yine Salâh Birsel; Faruk Nafiz, Yusuf Ziya, Fuat Köprülü, İbrahim Alaeddin, İbnülemin Mahmut Kemal gibi birçok ünlünün zaman zaman ‘Akademi’ye uğradığını yazıyor. Mekânların zamana göre değiştiği de oluyormuş. Bir dönem Tanpınar ve Tecer, Yıldız Kahvesi’ne giderken; Abdülhak Hâmid ve Süleyman Nazif, Şule Kahvesi’ni ikinci adresleri olarak bellemiş. Yine Birsel, Yahya Kemal’in son zamanlarında Türbe’deki Yeni Şark Kahvesi’ni mekân tuttuğunu yazıyor.
Sağlığında Salâh Birsel’in de aralarında bulunduğu birçok ünlü ise bir dönem mekan olarak Aksanat’ın bulunduğu Nisuaz Kahvesi’ni seçmiştir. Birsel, kendisinin de uğramadan evine gitmediği Nisuaz’ın cumartesileri edebiyat fakültesine dönüştüğünü söyler. Buranın ünlüleri ise Çallı İbrahim, Hilmi Ziya Ülken, Yahya Kemal, Orhan Veli, Peyami Safa, Hamit Görele, Necip Fazıl ve ressam Avni Arbaş’tır.
Beyazıt Camii’nin Aksaray’a bakan kapısı altında bulunan ünlü Küllük Kahvesi’nde ise bir zamanlar hemen her yazar ve şair boy göstermiştir. Yahya Kemal’den İbrahim Alaeddin’e, Mesut Cemil’den Abdulbaki Gölpınarlı’ya, Agah Sırrı Levent’ten Mehmet Kaplan’a kadar birçok yazar, şair ve müzisyen burada kahvelenmiştir. Geçtiğimiz günlerde Mehmet Niyazi’nin romanını yazdığı Beyazıt’taki meşhur Marmara Kahvesi ise feylesofları, şairleri ve meczuplarıyla meşhurdur.